“Chongqing çocuğu” Xiao Zhan: “Tüm kalbimle size “Praise the Red Plum Blossoms” şarkısını söyledim.”

Yazar: Xiao Zhan

Herkese Merhaba! Ben Xiao Zhan. Bugün size Chongqing’i anlatan “Praise the Red Plum Blossoms” şarkısını söyleyeceğim.

Chongqing hakkında konuştuğumuzda insanın aklına gelen ilk şey hotpot olur. Yazları, birçok insanın yan yana oturup baharatlı ve acı hotpot yiyip, taş-kağıt-makas oynayarak soğuk bira içmesi, Chongqing’e ait günlük anılarımı oluşturuyor. Önceden insanlar bana Chongqing’in baharatının ne farkı olduğunu sorduğunda, Chongqing baharatının uyuşturan bir acı olduğunu söylerdim. Chongqing hotpotı sadece baharatla ilgili değil, bilindik bir Chongqing lezzeti Sichuan biberinin uyuşturan aromasını ve kokusunu taşımalıdır.

Son derece tipik bir Chongqing sakini olduğuma inanıyorum. Hayaller kurmaktan ve onların peşinden koşmaktan korkmam, kararlı ve açık sözlüyümdür. Chongqing hotpotının özünde bulunan her bir baharat zerresi damarlarımda akıyor. Chongqing’de büyüdüm ve hayatımın 20 yıldan daha uzun süresini burada geçirdim, ve Chongqing sakinleri hakkındaki en büyük, en güçlü izlenimim “dirençlilik” olur. Neden bilmiyorum fakat bu muhtemelen sürekli tepelere tırmanmakta olduğumuz için… (Chongqing, tepeler ve vadilerle dolu bir şehir) Her gün, yerçekimine karşı tepelerin üstesinden gelerek sanki biz Chongqing insanları yavaşça içimizdeki “dirençlilik” ruhunu geliştiriyoruz.

Beijing’e kariyerimi geliştirmek için geldikten sonra, evde geçirdiğim süre oldukça arttı. Son dönemlerde Chongqing’e geri döndüğümde bir pasaja girdim ve kaçamak olarak bir kase sıcak Chongqing Xiao Mian’ı yedim (Chongqing’e özgü baharatlı noodle). Artık bu sokaklardaki çocukluk anılarımı belirgin bir şekilde hatırlamıyorum ama bu tanıdık lezzeti kesinlikle hatırlıyorum. Küçüklük anılarımdan en net olanları, Chongqing’in sonsuz tepelerinde atılan adımlar, “Bang-Bang Ordusu”nun nara ve bağrışları (Chongqing’e özgü, eşyalarını bambu çubuklara -bang bang- takan sokak satıcıları/takasçıları), ve şimdi ortadan kaybolan Chaotianmen Demiryolu’ndan ibaret. Çocukken eve gitmek için çok çok uzun bir merdiven tırmanmam gerektiğini hala hatırlıyorum. Bu merdiveni tırmanmanın çok zor olduğunu düşünürdüm ve merdivenleri tırmanmayı sevmezdim. İnerken de hep orada bir kaydırak olduğunu hayal ederdim, böylece aşağı inmem gerektiğinde sadece “shuuu” yapıp aşağı kayabilirdim. Ama nihayetinde günden güne, tekrar tekrar yukarı çıkıp aşağı indikten sonra, artık hiç zor gelmemeye başladı.

Ben ortaokuldayken Chongqing’de hala çok sayıda “Bang-Bang Ordusu” vardı ve bir metre uzunluğunda bambu çubuğa iki yeşil naylon ipi tutturarak sokaklarda nara ve bağırışlar eşliğinde yürürlerdi. Si Ba Ti’ye gittiğimde, tüm yaşlardan bu çubukları taşıyarak basamakları tırmanmak için çabalayan “Bang-Bang Ordusu” görürdüm. Bence bu Chongqing sakinleri olarak ruhumuzda var; hayat pürüzsüz bir şekilde ilerlemiyor olsa da, her türlü aksaklık içerse de durmadan ileri bakmaya devam eder, ilerler ve asla arkamıza bakmayız.

Eğer Chongqing’e giderseniz Jiefangbei Anıtını da görmelisiniz. Eskiden ailem beni neredeyse her hafta oraya götürürdü ve ben de Anıtın çok yüksek olduğunu düşünürdüm. Ama son zamanlarda, şehre geri dönünce, çevresinde çok fazla yüksek bina görmeye başladım ve bu bana, tarihi birikimin ve zamanın ilerlemesinin arasındaki zıtlığı ve çatışmayı hissettiriyor. Uzun zaman evden uzakta yaşadıktan sonra eve dönen birinin beklentilerine rağmen yaşadığı kalp yabancılığı ve belirsizlik etkisi gibi… Bununla birlikte, Chongqing ne kadar değişirse değişsin, sonsuza dek anılarımdaki o “Dağ Şehri” olarak kalacak ve Jiefangbei Anıtı da bu değişikliklere tanıklık etmek için sonsuza kadar Chongqing sokaklarında olacaktır. Anıt, bu eski şehrin taş kitabesi haline gelip tüm nesillerden Chongqing insanının ruhunu işleyecek.Tipik bir Chongqing sakini olan büyükannemi ele alırsak, dört çocuğunu tek başına büyüttü. Chongqing’in dağ çocuğu metanetini onun gözlerinde görebiliyorum ve her zaman onun özellikle harika biri olduğunu düşündüm. Çocukken, beni yatağa yerleştirir ve bana “Night at the Naval Harbor (军港之夜), “Farewell to the Red Army (十送红军), “Praise the Red Plum Blossoms (红梅赞) gibi şarkılar söylerdi. Çocukluğumdan beri bu şarkıları söyleyebiliyorum ve şimdi ne zaman o şarkıları dinlesem sanki yıllar öncesine çocukluğuma, büyükannemin kollarında uyuduğum zamanlara dönüyorum.

Chongqing şehrinde büyüyen biri olarak, şarkılarda ve romanlarda anlatılan kahramanlık hikayeleri aslında bize yabancı değil. Çünkü şehrin her bir köşesinde o tarihi dönemlerin izlerini görebiliyoruz. Zhazi Mağarasını ilk ziyaret ettiğim anı artık net bir şekilde hatırlayamıyorum ama hala karanlık odaları ve sergilenen Kaplan Koltuğunu (bir işkence aleti) ve havadaki baskıcı atmosferi belli belirsiz hatırlıyorum. Düşmanlar tarafından işkence görürken, şehitlere direnme gücü veren türde bir ruh halini hayal etmek benim için çok zordu. Yazılı herhangi bir hikaye ne kadar ayrıntılı olursa olsun, oraya gitmek, orada olmak ve onu kendiniz deneyimlemekle aynı olmayacaktır.

Bana büyükannem tarafından söylenen “Praise the Red Plum Blossoms” şarkısını söyleme şerefine eriştiğim için son derece mutluyum. Bu şarkının melodisi pürüzsüz ve zarif. Ve sözlerinden hapsedilseler bile özgür ve kararlı kalan şehitlerin aydınlık cesaretini hissedebilirsiniz.

Bu kez, tüm kalbimle size “Praise the Red Plum Blossoms” şarkısını söyledim. Umuyorum ki bu şarkı gençlere tarihi ve tarihin bu parçasını akıllarında tutarak ilerlemelerini hatırlatır. Tıpkı son zamanlarda tecrübe ettiğimiz salgın gibi, çok çalıştık, büyük fedakarlıklarda bulunduk ama yenilmedik ya da umutsuzluğa boğulmadık. Aksine, ilerlemek için ve küllerimizden doğmak için motive olduk.

“Praise the Red Plum Blossoms” şarkısını Chongqing için, salgından sonraki Çin için, gençlik için ve aynı zamanda benim için söyledim.

Orijinal Makale: https://mp.weixin.qq.com/s/Z9gTqxpZG6nov9C62F2Cdw

İngilizce çeviri: xzhan1005
Türkçe çeviri: Xiao Zhan Info Turkey

Yorum bırakın